27 Haziran 2016 Pazartesi

Zorla Güzellik Olmuyor

      Kabul ediyorum enerjim yetmiyor artık. Ama içimdeki idealist anne dürtüsü beni rahat bırakmıyor. Çocuklara televizyon açıp, keyfime bakmayı deneyebilirim. Ama olmuyor. Hergün kahvaltıdan sonra ev içinde aktivite, öğlen uykusundan sonra da dışarı çıkıyoruz. Sabahki oyunların artık biraz daha dışında olabiliyorum. Onlara nasıl oynayacaklarını öğretip izliyorum. Ama akşam üzeri park maceramız son günlerde işkenceye dönüşüyor. İşkenceye sıcak hava ve orucu katmıyorum. Kızım parkta oyuncaklarla oynayıp eğleniyor ama oğlum sürekli sitenin dışına çıkmaya çalışıyor. Yusuf doğmadan önce Elifyağmur böyle yaptığı zaman kızımı serbest bırakırdım. İstediği yöne gider, ben müdahale etmeden yanında yürürdüm. Kızımı yalnız bırakıp oğlumla gezintiye çıkamıyorum. Elifyağmur oyuncaklarda eğlenmek istiyor. İkiye bölünmek istiyorum. Veya yalnızlığımı iliklerime kadar hissediyorum. Yine dağıttım konuyu. İnsanın anlatacak çok şeyi olunca böyle oluyor. Park maceramız nasıl bir çileye dönüşüyor anlatayım.
        Aşağı indiğimizde oğlum parkta en fazla 5 dakika geçiriyor. Sonra onu tutmak mümkün değil. Apartmanın arka tarafında arabaların girdiği kapıya gidiyor. Babası ordan geldiği için babasına gitmek istediğini düşündüm. İlk gün o tarafa doğru yöneldiği zaman kucağıma alıp gitmesine izin vermedim. Kucağımda onu sakinleştirmeye çalıştım. Baban daha gelmedi. Biraz daha çalışması gerekiyor. Ne zaman geleceğini soralım vs. O gün saat 17.00 den 19.30 a kadar belki 15-20 defa aynı şeyi tekrarladık. 22 aylık bir çocuğu kucakta tutmak takdir edersiniz ki oldukça zor. O gün bedenen oldukça yorulmuştum. Her defasında onu yoldan çevirip kucaklamak, direnişe rağmen kucakta tutmak, yine sakinleştirmek için kucakta konuşmak çok çok zordu. 19.30 da babasına devrettim. Yarım saat sonra da eve çıktık. Sonuç; iftarda kaşığı kaldırmaya gücü kalmamış bitmiş bir anne.
         Ertesi gün yine park zamanımız geldiğinde çok isteksizdim. Dünkü şeyleri yaşamamak için taktik değişikliğine ihtiyacım vardı. O gün oğlum yine arka tarafa yönelince gayet ciddi ve kararlı bir şekilde "hayır orası tehlikeli arabalar çarpabilir" dedim ve elinden tutarak getirmeye çalıştım. O gün kötü anne olmuştum. Kızımın yanından uzaklaşmak beni endişelendiriyordu ve bu problemi çözmeliydim öyle veya böyle. Ama oğlum vazgeçmedi. Onu yolundan her çevirdiğimde ağladı, yerlere yattı, çığlık çığlığa bağırdı. Ben de her defasında kızma düzeyini yükselttim(bunu söylerken utanıyorum) kaşlarımı çattım, sesimi bir tık yükselttim, ona öfkeli ve tehditkâr bakışlar fırlattım. :'( Ama sonuç değişmedi. Oğlum yine karalıydı. Sadece ben bedenen değil ruhen çok yorulmuş ve vicdan azabından kıvranıyordum. Nitekim çocuklar uyduktan sonra uzun uzun, hıçkıra hıçkıra ağladım. Başka bir yol, tatlı bir çözüme ihtiyacımız vardı.
        Ertesi gün(spor ayakkabılarla indim parka) oğlum yine arka kapıya yöneldiğinde engel olmadım. Onu sakince 10 metre kadar uzaktan takip ettim.  Yola çıkmaya kalkışınca koşup yakaladım ve "HAYIR" dedim sadece. Elinden tutup birkaç adım geriye çektim. Aynı şey 3. defa tekrarlandığında tehlike sınırını öğrenmişti. Kapının bir adım ilerisi yasaktı. Dışarı çıkmayacağını öğrenince kızımı ve oğlumu görebileceğim orta noktada bekleyip kontrol ettim ikisini de. Oğlum uzun uzun gelen arabalara baktı. Babasının yolunu gözledi. Bir çözüm yolu bulmuştum ama elbette anneliğin kolayı yok. Yine endişe duyuyordum onlardan uzak olmak çok rahatsız ediyordu beni. Ama şimdilik en makul çözüm yol bunu buldum. Önerileri memnuniyetle kabul ederim.
Benim inancım hiçbir çocuk inat veya şiddet yanlısı vs doğmaz. Elbette her bebek karakteriyle doğar ve bazı yanları daha silik veya bazı şeylere daha yatkın olabilir. Ama neticede onların karakterine şekil veren büyük ölçüde aile, sonra da çevredir. Çocuklarıma doğduğu günden itibaren ağlamayla bir şey elde edemeyeceğini öğretmeye çalıştım. Olmayacak bir şey istiyorsa ağlaması kararımdan döndürmedi beni. Bu "bırakın saatlerce ağlasın demek değil". Ağlarken onunla ilgilendim. Aşırı derecede hırçınlaşmadıkça ağlarken yalnız bırakmam. Sevgimle sakinleştirmeye çalışırım. Ama markete gidince elbette abur cubur krizleri biz de yaşıyoruz. Veya parktan eve dönüşte. Ama belki ağlamamız saatlerce değil de 10 dakika sürüyor. Uykusuzluk veya hastalık gibi ekstra bi ağlama nedeni yoksa. Tüm annelere sağlam bir psikoloji ve park seanslarında kolaylıklar diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder